Obezite ve Metabolizma Cerrahı Dr. Bora Koç; “Hasta olan midemiz değil. Beynimiz.”
Obezite, sıklığı her geçen gün artan, yaşam konforunu ve sağlığı etkileyen bir hastalıktır. Obezite beden kitle endeksi ne kadar yüksekse hastalık ve ölüm riskinin de bir o kadar yüksek olduğu bir hastalık olarak karşımıza çıkıyor. Obezite cerrahisi ise diyet ve ilaç tedavisine göre çok daha fazla kilonun verilmesini sağlıyor. İstanbul Obezite Akademisi Obezite Cerrahisi hazırlık ve ameliyat sonrası hastaların yeni bir hayata başlamalarını sağlıyor. Bu hastalıkla ilgili sorularımızı yanıtlayan Obezite ve Metabolizma Cerrahı Dr. Bora Koç, “Obezite Cerrahisi” nin sadece medikal bir sorun olmadığını, tetikleyicilerinin arasında psiko-sosyal nedenlerinin de var olduğunun bilincinde olarak her zaman hastalarının yanlarında olduklarını belirtiyor.
Bize İstanbul Obezite Akademisinden bahsedebilir misiniz?
Merkezimiz 6 ay önce kuruldu. Burada çalışan kişiler 10 yıldır bu işi yapıyorlar. Herkes bir güç birliği içinde. Çünkü biz şunu gördük. Bu işin ameliyat, sosyal ve psikolojik tarafı da var. Biz hekim olarak ameliyata uygun hastaya karar verip ameliyat ederiz ve tıbbı olarak takip ederiz. İşin psikolojik ve sosyal boyutlarını da ele alırsak bu hekimin tek başına yapabileceği bir iş değil. Obezite cerrahisine hekimler tarafından karar veriliyor. Hangi cerrahi prosedüre uygun olduğu obezite cerrahı tarafından kişiye anlatılıyor. Kişiye bu iki yıllık süreçte neler yaşayacağı, ameliyattan önce hangi değerlendirmelerin yapılacağı ekibimiz tarafından ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor. 12 kişilik bir ekip ile hastalarımıza daha faydalı nasıl olabilirizi araştırıyoruz ve kendimizi geliştirmeye devam ediyoruz. Çok büyük bir aileyiz ve her ay ailemize 30 kişi katılarak büyümeye devam ediyoruz.
Obezite nedir?
Obeziteye genel olarak bir hastalık grubu diyebiliriz. En basit tanımı ile ise kilo fazlalığı demektir. Tabi bunu bir sınıflandırmaya sokmak gerekiyor. Kilonun neye göre fazla olduğuna dair objektif bir değerlendirme yapmak gerekiyor. Bunun için de kullandığımız bazı parametreler var. Bu parametrelere göre biz obeziteyi üçe ayırıyoruz. Klas 1 Obezite, klas 2 Obezite ve klas 3 Obezite olarak.
Obezitenin nedenleri nedir?
Yaklaşık 10 yıl önce obezitenin ana nedeni olarak genetik faktörleri sayıyorduk. Fakat günümüzde obezitede genetik faktörlerin sebepleri altlara indi. Artık şunu diyebiliyoruz; obezite bir davranış biçimi hastalığı ve onun bir sonucudur. Hastalık olarak tanımlayacak olursak bir yeme bozukluğu hastalığıdır. Bu tıka basa yemek olabilir ve gece uygun olmayan saatlerde yemek olabilir yani genel tanımı ile obezite yeme bozukluğundan kaynaklanan çok ciddi bir rahatsızlıktır. Bu hastalıkta genetik faktörler git gide azaldı. Irksal farklılıklar değişiklik gösterebiliyor ama bu durum da tamamen sosyo-ekonomik durumla paralellik gösteriyor. Mesela obezitenin dünyada en fazla görüldüğü ülke Amerika. Yani en gelişmiş ülkeler. Genelde hastalıklar az gelişmiş ülkelerde daha çok, gelişmiş ülkelerde ise daha az olur. Obezite de ise bu durum tam tersi. Yani gelişmiş ülkelerde obezite daha fazla. Kadınlarda obezite daha fazla görünüyor. Kadınlarda fazla görünmesinin nedeni ise psikolojik sebepler. Biliyorsunuz ki yeme bozukluğu öğrenilen bir şey. Obezitede öğretilen beslenme alışkanlıkları çok önemli.
Obezite hastalarına hangi aşamada teşhis koyuyorsunuz?
Obezite bir hastalık ve bu dünyada da Türkiye’de de kabul edilmiş genel geçer bir kavram. Obezite hastalarının büyük çoğunluğu obeziteye neden olan yandaş hastalıklar sebebi ile hekime başvuruyor. Kişi ben obezim diye bize başvurmuyor. Bu şikâyetle başvuranlar %30 gibi küçük bir oran. Bu kişiler genelde hekime insülin direnci, hipertansiyon, diyabet, uyku apne sendromları, eklem ağrıları gibi sebeplerle başvuruyorlar. Hekim de yapılan tetkikler sonucu hastaya obezite teşhisi koyuyor ve derecesini söylüyor. Obezite derecesinde en efektif olan tedavi biçimini kendisiyle paylaşıyor ve kişi hastalıklarının sebebinin obezite olduğunu anlayıp tedavi sürecini tamamladığı zaman, beraberinde gelen yandaş hastalıklardan da %90 oranında kurtulmuş oluyor.
Kişinin hastalıklarının obeziteye neden olma ihtimali var mı?
Evet var. Biz şimdiye kadar hormonel dışı nedenleri konuştuk. Bu durumda kişi hormonel nedenlerle obez olabiliyor. Nedir bu? Mesela troid bezlerinin normalin altında çalışması metabolizmayı yavaşlatır ve kilo almayı hızlandırır. Kişiye obez teşhisi koymadan önce de bazı testlerine bakıyoruz. Bu nedenlerden ikincisi ve ne yazık ki üzerinde çok fazla durulmayan tablo vücudun fazla kortizol üretmesi. Kortizol fazlalığı kişiye kilo aldırıyor. Genelleme yapacak olursak hormonal nedenleri dışlayıp sadece obezitenin nedeninin yeme bozukluğu hastalığı olduğuna karar verdiğimiz zaman tedavi şekli de farklı oluyor.
Kişi obez olduğunu nasıl anlar? Bunun belirlenmesinde belli bir kriter var mıdır?
Kişi obez olduğunu objektif değerlendirip fark edemez çünkü öyle bir bilgisi yok. 100 kiloda biri 1.60 boyunda ise bu obezite, fazla kilolu, şişmanlık sınırında olabilir. O yüzden sadece kiloya bakarak obez miyim değil miyim diye karar verilemez. Beden kitle endeksi (BKİ) dediğimiz bir ölçüt var. Kişinin kilosunun boyunun karesine bölünmesiyle bu oranı elde ederiz. Aslında bu oran metrekareye düşen ağırlıktır. Kişinin beden kitle endeksi 18’in altında ise zayıftır ve bu patalojik bir durumdur. Oran 18-25 arasında ise bu kişi normal kilodadır. 25-30 arasında ise fazla kiloludur. Yeni sınıflamada 30-35 arası Klas 1 Obez, 35-40 arasına Klas 2 Obez, 40 üstü ise Klas 3 Obezdir. Klas 3 obeze aynı zamanda morbit obez denir. Morbit obezde artık kişinin kilosu ve onun getirdiği fiziksel, psikolojik hastalıklar kişinin organlarına çok hızlı bir şekilde zarar verir. Vücut kitle endeksi 40’ın üzerine çıktığı zaman artık organ hasarı başladı demektir. Bu organ hasarlarında karaciğer yağlanmasından başlayıp, siroza kadar giden ciddi vakalar da vardır, insülin direnciyle başlayıp kesin sonucu diyabete giden tip 2 diyabette. Dizlere binen fazla yük sebebi eklem ağrıları ve kireçlenme de olmaktadır. Damar sertleşmesi ve en korktuğumuz tablo kalp krizine kadar giden kötü sonuçlar ortaya çıkabilir. Yani beden kitle endeksi 40’ınüzerinde olan hastalara acil tıbbi tedavi uygulanmalıdır.
Obezitede sporun etkisi nedir?
Vücudumuz bir fabrikadır. Aldığımız kalori ile harcadığımız kalori dengeli olmalıdır. Sporun obezitenin önüne geçmekten ziyade hem kalp hem de akciğer hastalıklarının önüne geçmek için de yapılması gerekmektedir.
Obezite hastası teşhisi konulan bir hastaya ilk olarak hangi tedavi yöntemini uyguluyorsunuz ve tedavi süreci nasıl devam ediyor?
Obezitenin nasıl başladığı çok önemli. Öncelikle o süreci değerlendirmek gerekiyor. Beden kitle endeksi 30’u geçen kişiler obez olarak değerlendiriliyor fakat beden kitle endeksi 30-35 arası kişiler için en efektif tedavi yöntemi halen net değil. Diyet, spor ve yeme alışkanlığının değiştirilmesi ve psikolojik terapiler ile tedavi sonuç verebiliyor. 35 üstü hastalarda ise artık cerrahi tedaviden başka kişiye fayda sağlayacak ve zayıfladıktan sonra kilosunu koruyabilecek bir tedavi yaklaşımı yok.
- Türkiye’de obezite her geçen gün artıyor. Geçtiğimiz günlerde sağlık bakanlığının obezite ön değerlendirme anketi oldu. Türkiye’de kadınların %33’ü erkeklerin %27’si obez.
- Obez hasta toplumdan git gide uzaklaşmaya başlıyor. Sosyal olarak topluma katılamıyor. Vücut yapılarının görünmesi obezite hastlarını çok rahatsız ediyor.
Yurt dışından hastalarınız oluyor mu?
Yurt dışında bu hastalığın maliyeti çok yüksek. Yurt dışında ameliyat olacak hastalar Türkiye’de üçte bir fiyatına tedavi oluyorlar. Fakat bu işlemi tercih edenler genelde yurt dışında yaşayan Türkler.
Obezite cerrahisinde hangi yöntemleri kullanıyorsunuz?
Beden kitle indeksi 33-35 arasında olup bir yıl boyunca diyet ve terapi yöntemleri deneyip zayıflayamamış ve kilo almaya devam eden hastalarımıza cerrahi müdahalede bulunuyoruz. Beden kitle endeksi sürekli değişen hastalarımızı ise cerrahiye daha yakın değerlendiriyoruz. 30-35 arasında uygulanan bazı prosedürler var. Bunlar mide bantları, balon uygulamaları ya da mide küçültme ameliyatları. Mide balonu kullanımı çok zor bir yöntem. Takılan 10 kişiden 4’ü ilk üç ay içerisinde çıkartıyor. Burada sorun şu. Hasta olan aslında midemiz değil. Beynimiz. Biz ameliyatla beyne bir müdahale yapmıyoruz. Ameliyatların ve bu girişimlerin amacı şu; biz iştahla ilgili oluşmuş hormonel bir yükü azaltıyoruz, kişi yemeye çalışsa bile küçük bir mide alanı bırakarak yeme ile ilgili davranışsal şeklini tedavi ediyoruz. Burada önemli olan bu süreci psiko- terapi ile tamamlamak. Diğer cerrahi yöntemlere bakıldığında ise aslında dünya bunun cevabını çoktan verdi. Obezite için birinci cerrahi tercih her zaman mide küçültme ameliyatı olmak zorunda. Dünyada yapılan obezite cerrahisi ameliyatlarının %90’nını mide küçültme ameliyatları %10’luk kısmını ise bypass cerrahisi oluşturuyor.
Obezite cerrahisindeki risk nedir? Cerrahi operasyon geçiren hastalar bundan sonraki süreçte hayatlarına nasıl ediyor?
Obezite cerrahisinde verilen risk aynı zaman da dünyada öngörülen bir risktir. Her zaman tam teşekküllü bir hastanede her gün aynı ameliyatı yapan ve bu konuda uzman olmuş bir ekip tarafından yapılan operasyonlar diğer operasyonlara göre daha az risklidir. Bilimsel verilere göre tam teşekküllü bir hastanede yapılan obezite ameliyatları kapalı safra kesesi ameliyatları ile aynı risk grubunda. Ve bu ameliyatlardaki risk binde bir. Bu binde birlik risk ölüm oranı değil, komplikasyon görünme oranıdır. Ana problem burada takip edilmemiş ve tanısı geç konulmuş hastalardır.
Obezite hastalığı bir süreç. Bu süreç kişiye obez teşhisi konulduktan sonra ömrünün sonuna kadar takip edilmeli midir?
Tabii ki. Bir cerrahi süreç geçiriyorsunuz ameliyattan çıkıyorsunuz fakat aynı kilodasınız. Aslında biz burada cerrahi müdahale ile değişimi başlatıyoruz. Ameliyat olmuş hastalar iki yıl takip edilmek zorunda. Kişinin kilo vermesini, beslenme alışkanlıklarını değiştirmesini, yağ yakımının gözlemlenmesi gerekiyor. Kişiyi ideal kilosuna geldikten sonra 6 ay daha gözlemleyip sen artık beynindeki yeme bozukluğu hastalığının tedavisini başarıyla sağladın doğru yoldasın deyip ikinci yılın sonunda bırakmak gerekiyor.